loading.gif
mobile-banner-bg

Başbakanımıza İstanbul'da dev karşılama

...
27 Aralık 2013 - Cuma

Başbakanımıza İstanbul'da dev karşılama

OMUZ OMUZA VERMEYE MECBURUZ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Biz isterdik ki aynı istikamete yönelen insanlar, aynı istikamete doğrulan insanlar birbirini vurmasın. Biz el ele vermeye mecburuz. Biz omuz omuza vermeye mecburuz" dedi.

Sakarya programının ardından İstanbul'a gelen Erdoğan, Atatürk Havalimanı'nda kendisini bekleyen ve "Dik dur eğilme, bu millet seninle" şeklinde slogan atan coşkulu kalabalığa seçim otobüsü üzerinden seslendi.

Konuşmasına, "Sevgili İstanbullular, sevgili hemşehrilerim, kardeşlerim" diyerek başlayan Erdoğan, Sakarya'dan döndüğünü hatırlatarak,  "Bugün, Sakarya'daydık. Gerçekten gerek Sakarya Üniversitesi gerek Sakarya Meydanı, bambaşka bir coşkuyu yaşadı bizimle birlikte" dedi. 

"Vur vur inlesin, cemaat dinlesin" şeklinde slogan atılması üzerine Erdoğan, "Katiyen. Biz bir şeye bakacağız. Her şeyden önce bir meşrebi, bir mizacı, bir oluşumu istismar edenlere sözümüz var. Asla oraya gönül verenlere bizim sözümüz olamaz" diyerek, bu sloganın atılmamasını istedi. 

Kalabalık, "Tayyip'e uzanan eller kırılsın" şeklinde slogan atarak karşılık verdi. 

Başbakan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Türkiye, farklı bir dönemi yaşıyor. Türkiye, bir değişimi dönüşümü yaşıyor. 10 yıldır, 11 yıldır bizden böyle bir sıçramayı beklemeyenler, bizim böyle bir noktaya geleceğimizi tahmin etmeyenler, oyunları bozulunca maalesef çok farklı yöntemlere başvurdular. Çünkü, bu olay ulusal bazda bir olay değildir. Bu olayın uluslararası boyutu vardır ama ulusal bazda da ne yazık ki bu işin taşeronları vardır. Biz isterdik ki, aynı istikamete yönelen insanlar, aynı istikamete doğrulan insanlar birbirini vurmasın. Biz el ele vermeye mecburuz. Biz omuz omuza vermeye mecburuz. Zira biz neyin kavgasını yapıyoruz? Bizim tek mücadelemiz var. Nedir o mücadele? Önce insan, sonra devlet. Biz bunu başardık. Devleti önceleyen değil, insanı önceleyen bir anlayışı getirdik. Hamdolsun, şu anda bu zihniyete gönül veren İstanbul, bambaşka bir aşkla, bir heyecanla, hamdolsun burada bir olağanüstü buluşmayı gerçekleştirdi. Ben sizlere çok teşekkür ediyorum."

Yola çıkarken, "Biz bu millete efendi olmaya değil, bu millete hizmetkar olmaya geldik" dediklerini vurgulayan Erdoğan, İstanbul merkezli operasyona değinerek, "Dikkat edin adını ne koydular? Yolsuzluk operasyonu koydular. Kardeşlerim, bunun adını yolsuzluk operasyonu koyanlar yolsuzluğun içinde olanların ta kendileridir. Bunu yaşayan birisiyim ben. Zira geçmişte nelerin olduğunu, nelerin bittiğini bilenlerden bir tanesiyim. Biz damdan düşerek geldik, atamayla gelmedik. Millet burada" dedi. 

Egemenliğin yargıda olmadığını, bu konuya Sakarya'da da değindiğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Egemenlik yargının değildir. Egemenlik yürütmenin de değildir. Egemenlik milletindir, milletin. Fakat egemenliği milletin elinden alıp, 'Egemenlik yetkisini kullanma bana aittir' diyen yargı bunun hesabını o da vermelidir. Şimdi soruyorum, bu millete gönül veren, bu millete hizmetkar olan insanlar Allah aşkına kalkıp derme çatma, akla hayale gelmez şeylerle hazırlanmış dosyalar neticesinde kalkıp da eğer tutuklanıyorsa, onları mahkum etme hazırlığı yapılıyorsa, burada bir bit yeniği var. Şimdi ne diyorlar? 'Konuşmayacaksın'. Silivri'nin kapısına gidenlere bu lafı söyleyemiyorsunuz. Dün İstanbul Başsavcısı'nın yaptığı açıklama çok manidardır. Aslında İstanbul Başsavcısı adeta suçüstü yapmıştır. Nedir bu suçüstü? Kendisinden dosyaları istiyor, gizlilik kararı olan dosyaları bu zat, bu adam göndermediği gibi basına sızdırıyor. Evet bakıyorsunuz, medya, yani eski Pravda'lar. Bu medyanın da hangi odaklı olduğunu biliyoruz. Bunları sizler de biliyorsunuz. Bunların içinde yandaş medya da var, sermayeyle birlikte odaklanan medya da var. Şu anda isim vermeyeceğim ama vakti saati geldiğinde o isimleri de açıklayacağım."

Yargının "Burası bir hukuk devletidir" dediğini kaydeden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: 

"Yargı diyor ki, 'Savcılar, hakimler, onlar herhangi bir eleştiriye tabi tutulamaz' Ne demek o? Yani sen gizlilik kaydı olan evrakı medyaya sızdıracaksın, senden başsavcı, başsavcıvekili dosyayı isteyecek, dosyayı getirmeyeceksin, ondan sonra da 'Aman bunlara konuşulmaz'. Kardeşim ben konuşuyorum, ben konuşuyorum. Bu savcı kendisinden dosya alındığı zaman kalkıp, İstanbul Adliyesi'nin önünde, üniversite yıllarımızdaki o marjinal grupların militanları gibi orada basın bildirisi dağıtabiliyorsa ben konuşuyorum. Siz bugüne kadar böyle bir savcı duydunuz mu? Böyle bir savcılık olabilir mi? Ne demek o gizlilik kaydı? Gizlilik kaydı olan evrak, niye acaba gizlilik kaydı ile anılıyor? Çünkü orada 'beraatı zimmet asıldır' kaidesi var. Bir insanın suçluluğu tespit edilmediği sürece siz bir insana suçlu damgasını vuramazsınız. Burada siz bunu basına veriyorsunuz ve basında bu insanlar hemen damgalanıyor, ne deniyor? Ne deniyor? '100 milyar dolar devlet zarara uğratıldı'. Sen ya hesap bilmiyorsun ya bu dünyadan haberin yok."

Müddeinin iddiasını ispatla mükellef olduğunu vurgulayan Erdoğan, savcının, müddei, iddia makamı olduğunu söyledi.

Erdoğan, "Burada zerre kadar kendiniz hukuk kurallarına tabi olmayı öğrenmişseniz, o zaman bu iddianızı ispat edeceksiniz. Etmezseniz müfterisiniz" dedi.

Bu iktidarın bugüne kadar tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemediğini, yedirtmediğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

"Eğer bu iktidar yolsuzlukların iktidarı olmuş olsaydı, milli geliri 230 milyar dolardan alıp, kalkıp da 800 milyar dolara çıkarabilir miydi? Bu iktidar yolsuzlukların iktidarı olmuş olsaydı, IMF'ye olan 23,5 milyar doları sıfırlamak suretiyle bugünlere gelebilir miydi? Bu iktidar yolsuzlukların iktidarı olsaydı, kalkıp da Merkez Bankası gibi milli bankamızı 27,5 milyar dolar döviz rezerviyle alıp, 136 milyar dolara çıkarabilir miydi? Eğer bu iktidar kalkıp yolsuzlukların içinde olsaydı, devletin milli gelire oranı borçlanmada yüzde 73 iken, bunu yüzde 36'ya düşürebilir miydi? Cumhuriyet tarihinde 79 senede bu ülkede 6 bin kilometre yol yapıldı, biz bunun üzerinde 10 senede, 11 senede 17 bin kilometre yol yaptık. Bu iktidar eğer yolsuzlukların iktidarı olmuş olsaydı, kardeşlerim soruyorum sizlere Allah aşkına 26 havalimanı ile aldık, 52 havalimanını nasıl inşa ederdiniz? Şu anda İstanbul-Eskişehir, Eskişehir-Ankara, Ankara-Konya, öbür tarafta Konya-Eskişehir bütün bu yüksek hızlı tren yapılabilir miydi? Milli eğitimde olanlar, yapılan derslikler, 205 bin derslik yaptık, neredeyse Cumhuriyet tarihindeki derslikler kadar. Yolsuzlukların iktidarı bunu yapabilir miydi? Bütün yavrularımıza on yıldır ücretsiz kitap dağıtıyoruz. Bunları dağıtabilir miydik? Peki ya bizden önceki iktidarlar acaba bunları neden yapamadı? Biz nasıl yaptık?"

"Sen yasayı da bilmiyorsun"

Başbakan Erdoğan, "Minareyi çalan kılıfını hazırlar" atasözünü hatırlatarak, şöyle devam etti: 

"Bunlar şu anda çaldıkları veya çalmak istedikleri minarenin kılıfını hazırladılar, hazırlıyorlar. Onunla vurmak istiyorlar. Bunlarda her yol meşru. Bunlar ailelerin mahremine girecek kadar haysiyetsiz. 

Şu anda ana muhalefetin başındaki zat, genel müdür, yolsuzluklardan filan bahsediyor. Ey genel müdür, eğer yolsuzluk arıyorsan, o sende. Sen SGK'nın genel müdürüyken yaptığın yolsuzluklar ortada, Rahşan affı ile işi yırttın. Ayrıca sayın Baykal'ı sen bir kasetle götürdün. Eğer o kaset olmamış olsaydı, şu anda sen CHP'nin başında olmayacaktın. Bitmedi, bitmedi. Sayın Baykal'ın yanındayken, sen CHP'nin ihraç ettiği bir kişiyi, kim olduğunu biliyorsunuz, söylememe gerek var mı, kalkıyordun, orada raflardan, onun yolsuzluk klasörü önünde boy boy resimler veriyordun. Hatırlıyorsunuz değil mi o fotoğrafları... Ne oldu sana ki, bu kadar dürüst adamsın, o yolsuzluk klasörleri önünde poz veren sen, şimdi ne oldu da onu temize çıkarmak suretiyle İstanbul'a aday yapıyorsun? Utanmadan, sıkılmadan da diyor ki 'Parlamentonun içinde bakan mı bulamadın da müsteşarını yapıyorsun' diyor. Yasalarda illa parlamento içinden bakan yapılır diye kayıt mı var? Sen yasayı da bilmiyorsun, önce bu yasaları öğren. Burada yetki bellidir; bir başbakan parlamento içinden de yapar, parlamento dışından da yapar. Önemli olan burada olan ehliyet, liyakat noktasında, hesabını yapar, kiminle bu işi daha iyi yürütebilir, götürebilir, onu da sayın Cumhurbaşkanı'na takdim eder, sayın Cumhurbaşkanı onuyorsa mesele biter. Olay budur, ama bunu bilmeyecek kadar da maalesef zavallı. Ama bu işte maalesef yolsuzlukları sebebiyle partisinden kovduğu adamı tekrar içeri alabilecek kadar karnı geniş."